Sahnedeki Seyirci
Sahne arkasındaki
telaşı düşünün konser öncesi. Herkesin aceleci koşturmasını. Son anda
çıkabilecek herhangi bir aksiliğe karşı alınan bütün o önlemleri. Baş
sanatçıların odalarında son kez nefes egzersizleri yapmalarını. İlk defa
sahneye çıkacakların kalplerinin atış hızlarını. Sahne arkasında çalışanların
yanlış yapacakları en ufak bir şeyin gösteriyi tamamen mahvedebileceğinin
farkında olmalarından dolayı içlerinde oluşan o telaş duygusunu. Hâlbuki bütün
bu hazırlıklar üç gün öncesinden hazırdı zaten. Son dakika kontrollerinin
olmadığı bir dünya hayal ederken bulurken kendimi, odamdaki koltukta
uyuyakaldığımı fark ettim. Fazla gerçekçi bir hayaldi. Evet, herkesin her şeyi
çok önceden hazırdı zaten. Ancak üzerilerindeki sorumluluğun farkında
oluşlarından dolayı içlerinde oluşan telaş ve korku kaplı adrenalin ve heyecan
bütün herkese fazla geliyordu. Olayın sadece onlarda bitmediğinin
farkındaydılar. Bütün sanatçılar, çalışanlar ve hatta yöneticiler. Herkesin
birbiriyle eşit sorumluluğa sahip olmasının kötü yanlarından sadece bir tanesi
buydu. Belki de olay sadece üzerindeki sorumluluğu bilmekte değildi. Utanma,
rezil olma korkusuydu belki de.
Kalktım yavaşça her
sahne öncesi mutlaka uzanıp uzanırken hayaller kurduğum o koltuktan. Kendime
totem olarak belirlemiştim onu daha küçüklüğümde. Anneannemin bıraktığı bir
koltuktu. Ne manevi ne de maddi bir değeri vardı onun için. Sadece garaj
satışlarından indirimli alıp kılıflarını değiştirip kullandığı bir koltuktu.
Anneannem vefat edince de bizim eve gelmişti. Odama gelmişti. Annemle ya da
babamla ne zaman tartışsam, kavga etsem gider o koltuğa sığınırdım. Beni
koruduğunu hissederdim. Onun üzerine oturunca dışarıdan kimse bana müdahale
edemez gibi gelirdi. Her şeyden, herkesten uzak kalırdım orada ne kadar yakınımda
olurlarsa olsun. Kendimi güvende hissederek tamamen kendim olduğum tek yerdi
orası. Şu ana kadar da hislerim değişmediği için sahnede nerede çıkarsam
çıkayım koltuğun mutlaka kulisimde olmasına özen gösteririm.
Sahneye çıkmama az
kaldı. Dakikalar, hatta saniyeler. Bu kadar yıldır sahneye çıkmama rağmen her
sahne öncesi mutlaka oluşan o adrenalin hissini çok seviyordum. Ama bu
adrenalinin sebebi izlenecek olmam değil, izleyici olmam. Sahneye çıktığımda,
ben farkına varmadan yapmam gereken şeylere başlamış olurdum. Daha sonra
içimden asıl geçen şeyi yapmaya başlarım. Seyircileri izlerim. Belki kendime yönelik
oluyor bu durum, onların ne hissettiğini anlayıp ona göre oynayabileceğimi
düşünürdüm. Belki de onların yaşantılarına karşı duyduğum merak her şeyden
üstün olabilirdi. Seviyordum sahnede seyirci olmayı. Kendime eleştirel bakmamayı.
Oynarken bütün her şeyi kuralına göre yapmamayı. Kendime başkasının gözünden bakmaya
çalışmayı. Evet, belki ben çıkıyorum sahneye. Onlarca hatta yüzlerce kişinin
bana bakması, beni izlemesiyle oluşan içimdeki adrenalin kıvılcımlarını. Bütün bunlar
çok zor şeyler benim için. Oynadığım her oyunda kendimden bir parça bulurum.
Oyunun içindeki bir seyirci olarak kendi hayat hikayeme karşı seyirci olmayı
seviyordum.
- Sadece yazı yetmez, fotoğraf da görmek istiyorum diyorsanız tumblr hesabıma da beklerim...7
Şarkı Önerileri:
Bloğunuzu beğendim takibe alıyorum bende beklerim.
YanıtlaSilwww.ustunzekalicocuklarvar.blogspot.com