Sahnedeki Seyirci

Aralık 01, 2016
   Sahne arkasındaki telaşı düşünün konser öncesi. Herkesin aceleci koşturmasını. Son anda çıkabilecek herhangi bir aksiliğe karşı alınan bütün o önlemleri. Baş sanatçıların odalarında son kez nefes egzersizleri yapmalarını. İlk defa sahneye çıkacakların kalplerinin atış hızlarını. Sahne arkasında çalışanların yanlış yapacakları en ufak bir şeyin gösteriyi tamamen mahvedebileceğinin farkında olmalarından dolayı içlerinde oluşan o telaş duygusunu. Hâlbuki bütün bu hazırlıklar üç gün öncesinden hazırdı zaten. Son dakika kontrollerinin olmadığı bir dünya hayal ederken bulurken kendimi, odamdaki koltukta uyuyakaldığımı fark ettim. Fazla gerçekçi bir hayaldi. Evet, herkesin her şeyi çok önceden hazırdı zaten. Ancak üzerilerindeki sorumluluğun farkında oluşlarından dolayı içlerinde oluşan telaş ve korku kaplı adrenalin ve heyecan bütün herkese fazla geliyordu. Olayın sadece onlarda bitmediğinin farkındaydılar. Bütün sanatçılar, çalışanlar ve hatta yöneticiler. Herkesin birbiriyle eşit sorumluluğa sahip olmasının kötü yanlarından sadece bir tanesi buydu. Belki de olay sadece üzerindeki sorumluluğu bilmekte değildi. Utanma, rezil olma korkusuydu belki de.
   Kalktım yavaşça her sahne öncesi mutlaka uzanıp uzanırken hayaller kurduğum o koltuktan. Kendime totem olarak belirlemiştim onu daha küçüklüğümde. Anneannemin bıraktığı bir koltuktu. Ne manevi ne de maddi bir değeri vardı onun için. Sadece garaj satışlarından indirimli alıp kılıflarını değiştirip kullandığı bir koltuktu. Anneannem vefat edince de bizim eve gelmişti. Odama gelmişti. Annemle ya da babamla ne zaman tartışsam, kavga etsem gider o koltuğa sığınırdım. Beni koruduğunu hissederdim. Onun üzerine oturunca dışarıdan kimse bana müdahale edemez gibi gelirdi. Her şeyden, herkesten uzak kalırdım orada ne kadar yakınımda olurlarsa olsun. Kendimi güvende hissederek tamamen kendim olduğum tek yerdi orası. Şu ana kadar da hislerim değişmediği için sahnede nerede çıkarsam çıkayım koltuğun mutlaka kulisimde olmasına özen gösteririm.

   Sahneye çıkmama az kaldı. Dakikalar, hatta saniyeler. Bu kadar yıldır sahneye çıkmama rağmen her sahne öncesi mutlaka oluşan o adrenalin hissini çok seviyordum. Ama bu adrenalinin sebebi izlenecek olmam değil, izleyici olmam. Sahneye çıktığımda, ben farkına varmadan yapmam gereken şeylere başlamış olurdum. Daha sonra içimden asıl geçen şeyi yapmaya başlarım. Seyircileri izlerim. Belki kendime yönelik oluyor bu durum, onların ne hissettiğini anlayıp ona göre oynayabileceğimi düşünürdüm. Belki de onların yaşantılarına karşı duyduğum merak her şeyden üstün olabilirdi. Seviyordum sahnede seyirci olmayı. Kendime eleştirel bakmamayı. Oynarken bütün her şeyi kuralına göre yapmamayı. Kendime başkasının gözünden bakmaya çalışmayı. Evet, belki ben çıkıyorum sahneye. Onlarca hatta yüzlerce kişinin bana bakması, beni izlemesiyle oluşan içimdeki adrenalin kıvılcımlarını. Bütün bunlar çok zor şeyler benim için. Oynadığım her oyunda kendimden bir parça bulurum. Oyunun içindeki bir seyirci olarak kendi hayat hikayeme karşı seyirci olmayı seviyordum.

  • Sadece yazı yetmez, fotoğraf da görmek istiyorum diyorsanız tumblr hesabıma da beklerim...7

Şarkı Önerileri:

1 yorum:

  1. Bloğunuzu beğendim takibe alıyorum bende beklerim.
    www.ustunzekalicocuklarvar.blogspot.com

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.