Arkadaş

Temmuz 11, 2016
Onunla ne zaman tanıştığını hatırladı. Galiba 30 yıl olmuştu. 30 yıllık o serüvenin noktalandığı o an, sadece 3 ay öncesine aitti. Ancak şimdi koltuğa yayılmış, dışarıdaki yağmur damlalarının kızgınlıkla parçalamayı amaç edindiği pencerelere çarpmasını izlerken, her şey dün gibiydi.
Zorluklarla geçen bir ay -aslında en az 3 ay geçmiş olmalıydı- onu anılarla baş başa kalmaya zorlamıştı. Kendini 30 yıl önceki evlerinde, o gün olacakların hayatını değiştireceğinden habersiz bir şekilde oturan kız olarak canlandırıyordu. Sonra ekonomik krize yenik düşmüş bir toplumun baskıları altında, reşit olmaya ilk adımlarını atmış, birbirinden asla ayrılmamaya söz vermiş iki yakın kızı hayal ediyordu. Sonsuz bir sessizlik içerisinde, sadece yıldızların ışık tuttuğu o gecede bile birbirinden ayrılmayan iki kız.
Bir süre sonra dünyaya birbirlerinin gözünden bakmaya başlamışlardı. Bazen koskoca engelleri, üfleyince gidecek bir kum parçası olarak; bazen de yanlarında akan bir nehri, hırçın dalgaların azmine yenik düşmüş bir deniz olarak görüyorlardı.
Her şeyi beraber hayal etmişlerdi. Yaşlanınca, torunlarına, yaptıkları kaçamaklardan bahsedecekler ve takma dişleri çıkana ya da bir tanesi öksürük krizine girene kadar buna güleceklerdi. Ama şimdi odasında oturmuş, yağmuru izliyordu. Tek başına. İşte bunu hiç hayal etmemişlerdi. Sanki sonsuza kadar beraber olacaklarmış gibi geçirmişlerdi günlerini. Sanki hiç ayrılmayacaklarmış gibi. Tek bedende atan iki kalp gibi. Birbirlerinin ritimlerine uymuşlardı artık. Onları ayıracak hiçbir gücün olmadığına inanıyorlardı. Taa ki o güne kadar. Artık kalplerden birinin o vücuda yeterli olacağını anlamıştı doktorlar. O gün, o kalplerden bir tanesi alınmıştı. Hem de sonsuza dek.
Her zaman beraber olacağını düşündüğün kişiyle bir anda ayrılırsan sarsılırsın her taraftan. Hiçbir şeye gücün yetmezmiş gibi gelir. Kendi gücünün farkında değilsindir. Çünkü her zaman sana destek çıkacak birisi vardır yanında. Ama artık kendi gücünü toplamalıydı. Tek başına yaşayabileceğini, buna dayanabileceğini anlamalıydı. Onsuz yaşamayı öğrenmeliydi.
Yavaşça yerinden kalkarak telefonun yanına gitti. Yavaşça en sık tuşladığı numarayı tuşladı. Her bir tuşa bastığında sanki kalbine batan bıçaklar daha da derine saplanıyor gibiydi. Son tuşa bastığında korkmaya başlamıştı. Yine bunu duymaya hazır mıydı, bilmiyordu. Sonra sakinleştirdi kendini. Son 3 aydır yaptığı şeyi tekrarlayacaktı bir kez daha. O sesin verdiği huzuru duyacaktı. Sonra yavaş yavaş içindeki huzur, hüzne, öfkeye, kırgınlığa ve yalnızlığa dönüşecekti. Biliyordu bunları. Telefon çalmaya devam ediyordu. Sonunda çalma durdu ve beklediği an geldi. O huzur verici, kendini evinde hissettiren ses beyninin içinde yankılandı. Dinlemek istediği tek sesti bu. Telefonu kapattı. Ve tuşları tekrar çevirdi. Heyecanlı ve korku dolu bekleyiş sonra o sesler tekrar yankılandı kulağında. Bu sefer gözlerini yakmaya başlamış olan gözyaşları yanaklarından aşağıya doğru süzüldü. Özlemişti onu. Onu, sesini, gülüşünü, her şeyi. Onun sesini son bir kez daha dinledi ve beynine yazdı.

“Merhaba! Şu anda evde olmadığımdan telefona cevap veremiyorum. Ve isminizi bıraksanız da mesajlarıma bakmayacağım. En iyisi siz beni uygun olunca tekrar arayın! İyi günler.

  • Sadece yazı yetmez, fotoğraf da görmek istiyorum diyorsanız tumblr hesabıma da beklerim...


Şarkı önerileri:

2 yorum:

  1. ay yaaaa kıyamam ne güzel bir öykü olmuş. yaparız di mi böyle şeyler. bu yazın çok çok iyiydi valla :)

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.