Asenkron #2
Zaman çok çabuk geçmişti. İki içkisi de bitmişti. Üçüncü ve son
içkisini ısmarlamadan önce, önce saate sonra da etrafına baktı. Saat gece
yarısını geçmişti. Yani resmi olarak bugün ne doğum günüydü ne de annesinin
ölüm yıldönümü. Yaklaşık yedi saat sonra iş yerinde olması gerekiyordu. Uykusuz
geçirdiği gecelerin ardında işe gittiği günler aklına geldi. Çok zorlanmıştı o
günlerde kimseye belli etmemeye çalışırken. İlk birkaç sefer bunu başarsa da
geçen sene başaramamıştı. Ve bundan dolayı az kalsın işini kaybediyordu. Ama bu
sefer öyle olmayacaktı. Üçüncü içkisini söylerken etrafına tekrar bakındı ve
herkesi teker teker inceledi. Karşı komşusu da buradaydı. Aynı iş yerinde
çalışıyorlardı. İş yerinden birkaç arkadaşıyla beraber gelmişti anlaşılan.
Beraber gezdikleri bir grupları vardı. Aynı kendisinin de gençken bulunduğu bir
grup gibi. Çok eğleniliyordu o grupta. Okuldaki ve hatta dışarıdaki
yaşıtlarının çoğu onların gruplarına katılmak için can atıyorlardı. Ama onlar
kimseyi almamayı tercih ediyorlardı. Beş kişiydiler. Ve kendisi de grubun
başıydı. Şu anda gurur duymadığı birçok şey yapmıştı o grupla beraberken.
Başkalarına kendisini de içlerine almaları için kendisini farklı birisi gibi
göstermişti. Onların yaptığı şeylerden zevk alıyormuş gibi görünüyordu. En
başta masum bir şekilde başlayan bir gruba dahil olma isteği herkesin
kendisinden korkması isteğine bürünmüştü. Ve bunu başarıyordu. Başardıkça
kendisine olan güveni daha da artıyordu. Sonu olmayan bir olmuştu bu daha
sonra. Karadelik gibiydi. Etrafında bulunduğu herkesi içine alıyordu. Kimse o
gruba girdiği gibi çıkamıyordu. Gruba girmek için belirli kurallar vardı. Bu
kurallar yerine getirildikten sonra adayın gruba girmek için yeterince cesareti
olup olmadığı ölçülüyordu. Bunun için o adaylara istedikleri her şeyi
yaptırıyorlardı. Genellikle bu hırsızlık oluyordu. Neredeyse herkes polislere
yakalanmadan başarmıştı hırsızlık yapmayı ancak iki kişi polislere yakalanıp
hapse atılınca hırsızlık oyunundan vazgeçmişlerdi. Başka insanların hayatlarını
kararttıkları için değil, yakalananlar eğer konuşurlarsa kendi hayatlarına da
mal olabileceği içindi vazgeçmeleri. Masum bir şekilde başlayan bu grup
üniversitenin son yıllarında kendi aralarında hırsızlık yapan ya da başkalarına
şantaj uygulayan bir grup haline gelmişti. Artık herkes onlardan korkuyordu.
İstediğini elde etmişti. Grubun lideri olduğu için en çok korkulan üye o
oluyordu. Kimse onunla izin almadan konuşamıyordu bile. Üniversitedekiler her
gruba olduğu gibi bu grubun da üniversite bitince dağılacağını ummuştu ama bu
konuda herkes yanılmıştı. Grup dağılmak yerine daha da büyüdü. Kişi sayıları
aynı kaldı ancak yaptıkları işler büyüdü. Yaşamak istedikleri yaşam şartlarına
o zamanlar içlerinde bulundukları ekonomik şartları izin vermediğinden dolayı
para kazanabileceği işlere girişmişlerdi. Uyuşturucu kaçakçılığı bu işlerin
başında geliyordu. Evet birçok kötü şey yapıyorlardı ama her zaman keskin bir
sınırları vardı. Asla ama asla başka birisinin ya da kendi içlerinden birisinin
canını yakacak ya da canına mal olacak bir olaya bulaşmayacaklardı. Bu kural
onlar için çok önemliydi. Öyle bir şey yapmadıkları için bu kadar uzun süre
beraberliklerini sürdürebildiklerini düşünüyorlardı. Üniversitenin bitmesinin
üzerinden üç sene geçmişti. Beraberlikleri çok uzun yıllardır sürüyordu artık.
Bu yedi kişi arkadaştan öte aile gibi olmuşlardı. Birbirlerinin tüm kirli
sırlarını biliyorlardı. Ve eğer içlerinden herhangi birisi konuşursa kendisi
dahil herkesi yakardı. Bu yüzden kimsenin konuşmaya cesareti yoktu. Ama yine de
işlerini garantiye almak için bir gizlilik bildirgesi imzalamışlardı kendi
aralarında. Tabiki de bunun hukuksal açıdan hiçbir değeri yoktu ama yine de içlerinin rahat olmasını sağlıyordu. Ne bir
işe girmeye ihtiyaçları vardı ne de başka bir şey yapmalarına. Artık her şey
ayaklarına kadar geliyordu. Onlar da her insan gibi bu duruma çok kolay
alışmışlardı. Üniversiteden sonraki yedinci yıllarında artık aralarındaki
bağlar sarsılmıştı birazcık. İkisi arasındaki bir kız kavgası yüzünden ikiye
bölünmüş gibilerdi. Ve bu onun hiç hoşuna gitmiyordu. Grup lideri olarak
takımını tekrar bir araya getirmeliydi. Bunun için hepsinin beraber çalışması
gereken bir iş ayarlamıştı. Bu şimdiye kadar yapacakları en büyük soygun
olacaktı. Bir banka soyacaklardı. Ama bu gün ortasında içeriye silahlarıyla
dalıp kasaları boşaltın diye bağırılan soygunlardan olmayacaktı. Kimsenin
haberi olmadan yapılacak bir soygundu bu. Gayet basit bir mantığı vardı
aslında. Hepsi bilimdi. Önce malzemeleri ayarladılar. Banka kasasının nelerden
oluştuğunu, o malzemelerin kesimi için ne tür maddelerin kullanılacağını,
sessizlik için neler yapılması gerektiğini, kasanın içine girdiklerinde
kameraya gözükmemeleri için ışığın kırınımından yararlanarak optik illüzyon
yapmaları için neler gerektiğini beraber oturup düşündüler. Her şey tamamdı.
Tüm hesaplar, tüm malzemeler, soygunun yapılacağı zaman. Teoride her şey mantıklı
duruyordu. Kimse zarar görmeden yapacaklardı bu işi. En azından onlar öyle
düşünüyordu. Hiçbirisi ufacık bir
hesaplama hatasının hepsinin canına mal olacağını bilemezdi. Kendisi
grup lideri olduğu için her zaman olayları uzaktan kontrol ederdi. Aslında
yakalanma korkusunu, liderlik vasfının arkasına gizliyordu. Herkes onun
korkusuz olduğunu ancak herkesi daha iyi yönetebilmesi için olayları uzaktan
izlemesi gerektiğine inanmıştı. İnandırmıştı herkese bunu. Ve o büyük gün
geldiğinde bütün planlarına uygun olarak yerlerini almışlardı. Kasanın
bulunduğu odanın arkası çok lüks bir otelin dördüncü katındaki odaydı. O günlük
o odayı kiraladılar. Bütün eşyalarını yavaş yavaş oraya taşıdılar. Kimse soygun
yapacaklarını düşünmedi. Neden düşünsünlerdi ki? Soygun saatleri yaklaştıkça
içlerindeki heyecan gitgide artıyordu. Hepsi birbirinden heyecanlılardı. Ve bu
durum hata yapma risklerini arttırdı. Asla karıştırılmaması gereken,
karıştırınca büyük bir bomba etkisi yapan iki maddeyi karıştırdıklarını
içlerindeki heyecan yüzünden hiçbiri farkına varamadı. Ve yaklaşık beş dakika
sonra şehrin şu ana kadar gördüğü en büyük patlama ve yıkım gerçekleşti. O
kadar büyük bir patlamaydı ki sekiz katlı otelin yıkılması birkaç saniye
sürmüştü. Ama tabiiki de havaya saçılan parçalar sadece otelin içindekilere
değil dışındaki birçok insana da zarar vermişti. Amaçladıkları gibi kasanın
bulunduğu oda artık kapalı değildi. Ama bunu yaparken hem grubun altısının hem otelin içindeki masum insanların hem de otelin etrafındaki,
sokaktaki, başka binalardaki insanların yaşamını sona erdirmişlerdi. Grubu
kurduklarından beri olan kimseye zarar vermeme kurallarını ilk defa bugün
çiğnemişlerdi. Bunu tabiiki de bilerek yapmamışlardı ancak ne olursa olsun çok
fazla kişi ölmüş ya da yaralanmıştı. Ve bunların tek sorumlusu kendisiydi.
Patlamanın yıkıcılığı o kadar büyüktü ki hala o yıkımın sebebini kimse
bulamamıştı. Şehirde efsane olarak yayılan birçok dedikodu vardı ancak
hiçbirisinin yakından uzaktan alakası
olmamıştı. Ölen kişilerin kimlikleri belirlenemediği için de hiçbir şüpheli
yoktu. Belki içeriden birisiydi belki de odalardan birisine bomba yerleştirip
uzaktan patlatmıştı. O hariç kimse ne olduğunu bilmiyordu ve bilemeyecekti de.
Ölünce onunla birlikte bu sır da toprağın altına girecekti. O olay olduğunda en
başta çok şaşırmıştı. Böyle bir hatayı nasıl yaptıklarını düşünmeye çalıştı.
Arkadaşlarını kaybetmenin verdiği o umutsuzluk durumunda bile yaptıkları hatayı
anlamaya çalışıyordu. Ama her şey doğru hesaplanmıştı. Hislerine engel
olamadıkları için arkadaşlarının iki benzer maddeyi karıştırıp yanlış olanı
aldıklarını o da hiçbir zaman
bilemeyecekti. Çok etkilenmemişti aslında en başta. Normal bir insan
arkadaşlarını kaybedince nasıl oluyorsa o da öyle hissetmişti. Tüm o olanların
sorumlu olduğunu hiç aklına getirmiyordu. Ama aylar geçtikçe, yıllar geçtikçe
içi içini yemeye başlamıştı. İçinde oluşan o suçluluk duygusunu geçirmek için
her şeyi denemişti. Grup lideriyken kazandığı tüm parayı sosyal derneklere
bağışlamıştı. Birçok yerde gönüllü olarak çalışıyordu. Her hafta sonu
huzurevlerini ziyarete gidiyor, oradaki yaşlıların çocuklarına duyduğu özlemi
az da olsa azaltıyordu. Ama bunların hiçbiri içindeki suçluluk duygusunu
yenmeye yetmedi. Bir süre sonra o duyguyla yaşamayı öğrendi. Onu göz ardı
etmeye başladı. Ve bunu başarabildiği zamandan beri daha normal bir hayat
yaşıyordu. Yeni bir şehre taşındı. Elindeki diplomasıyla bir işyerinde güzel
bir pozisyonda işe başladı. Kendisini işe verdi. Ve kısa zamanda yükseldi. Ama
o aldığı hiçbir terfiyi kabul etmedi. Elinde güç olunca ne yaptığını biliyordu.
Bundan dolayı bir daha güçlü bir pozisyona gelmek istemiyordu. Bu düşüncesini
kimse bilmediği için tabiiki de terfiyi reddettiği zaman herkes ona deli
gözüyle bakıyordu. Ama bunların hiçbiri onun umrunda değildi. Kimse ne
yaşadığını bilmiyordu, bilemezdi zaten.
çok ilginç değişik öykü oldu bu yaaa. nerden geliyo aklına bu konular valla :) çok sürükleyici. nolcak acabaaa :)
YanıtlaSilBeğendiğine çok sevindiim :) 3 bölüm zaten öğrenirsin hemen ^-^
SilBen de çok beğendim. 1. Bölüme yazdım ama yine yazacağım. 3. Bölümü merakla bekliyorum. Kalemine sağlık. Deep ben 1. Bölüme yorum yaptım ama yayınlarken çok zorlandım. Hatta şu anda görünmüyor inşallah sana ulaşmıştır. =) sen yazmaya devam et çok gğzel yazıyorsun ve ben bundan sonra zevkle okuyacağım. Sevgilerimle
YanıtlaSilÇok teşekkür ederiim ^-^
Silokul nolduuuuu :)
YanıtlaSil