Asenkron #2

Ağustos 05, 2016
Zaman çok çabuk geçmişti. İki içkisi de bitmişti. Üçüncü ve son içkisini ısmarlamadan önce, önce saate sonra da etrafına baktı. Saat gece yarısını geçmişti. Yani resmi olarak bugün ne doğum günüydü ne de annesinin ölüm yıldönümü. Yaklaşık yedi saat sonra iş yerinde olması gerekiyordu. Uykusuz geçirdiği gecelerin ardında işe gittiği günler aklına geldi. Çok zorlanmıştı o günlerde kimseye belli etmemeye çalışırken. İlk birkaç sefer bunu başarsa da geçen sene başaramamıştı. Ve bundan dolayı az kalsın işini kaybediyordu. Ama bu sefer öyle olmayacaktı. Üçüncü içkisini söylerken etrafına tekrar bakındı ve herkesi teker teker inceledi. Karşı komşusu da buradaydı. Aynı iş yerinde çalışıyorlardı. İş yerinden birkaç arkadaşıyla beraber gelmişti anlaşılan. Beraber gezdikleri bir grupları vardı. Aynı kendisinin de gençken bulunduğu bir grup gibi. Çok eğleniliyordu o grupta. Okuldaki ve hatta dışarıdaki yaşıtlarının çoğu onların gruplarına katılmak için can atıyorlardı. Ama onlar kimseyi almamayı tercih ediyorlardı. Beş kişiydiler. Ve kendisi de grubun başıydı. Şu anda gurur duymadığı birçok şey yapmıştı o grupla beraberken. Başkalarına kendisini de içlerine almaları için kendisini farklı birisi gibi göstermişti. Onların yaptığı şeylerden zevk alıyormuş gibi görünüyordu. En başta masum bir şekilde başlayan bir gruba dahil olma isteği herkesin kendisinden korkması isteğine bürünmüştü. Ve bunu başarıyordu. Başardıkça kendisine olan güveni daha da artıyordu. Sonu olmayan bir olmuştu bu daha sonra. Karadelik gibiydi. Etrafında bulunduğu herkesi içine alıyordu. Kimse o gruba girdiği gibi çıkamıyordu. Gruba girmek için belirli kurallar vardı. Bu kurallar yerine getirildikten sonra adayın gruba girmek için yeterince cesareti olup olmadığı ölçülüyordu. Bunun için o adaylara istedikleri her şeyi yaptırıyorlardı. Genellikle bu hırsızlık oluyordu. Neredeyse herkes polislere yakalanmadan başarmıştı hırsızlık yapmayı ancak iki kişi polislere yakalanıp hapse atılınca hırsızlık oyunundan vazgeçmişlerdi. Başka insanların hayatlarını kararttıkları için değil, yakalananlar eğer konuşurlarsa kendi hayatlarına da mal olabileceği içindi vazgeçmeleri. Masum bir şekilde başlayan bu grup üniversitenin son yıllarında kendi aralarında hırsızlık yapan ya da başkalarına şantaj uygulayan bir grup haline gelmişti. Artık herkes onlardan korkuyordu. İstediğini elde etmişti. Grubun lideri olduğu için en çok korkulan üye o oluyordu. Kimse onunla izin almadan konuşamıyordu bile. Üniversitedekiler her gruba olduğu gibi bu grubun da üniversite bitince dağılacağını ummuştu ama bu konuda herkes yanılmıştı. Grup dağılmak yerine daha da büyüdü. Kişi sayıları aynı kaldı ancak yaptıkları işler büyüdü. Yaşamak istedikleri yaşam şartlarına o zamanlar içlerinde bulundukları ekonomik şartları izin vermediğinden dolayı para kazanabileceği işlere girişmişlerdi. Uyuşturucu kaçakçılığı bu işlerin başında geliyordu. Evet birçok kötü şey yapıyorlardı ama her zaman keskin bir sınırları vardı. Asla ama asla başka birisinin ya da kendi içlerinden birisinin canını yakacak ya da canına mal olacak bir olaya bulaşmayacaklardı. Bu kural onlar için çok önemliydi. Öyle bir şey yapmadıkları için bu kadar uzun süre beraberliklerini sürdürebildiklerini düşünüyorlardı. Üniversitenin bitmesinin üzerinden üç sene geçmişti. Beraberlikleri çok uzun yıllardır sürüyordu artık. Bu yedi kişi arkadaştan öte aile gibi olmuşlardı. Birbirlerinin tüm kirli sırlarını biliyorlardı. Ve eğer içlerinden herhangi birisi konuşursa kendisi dahil herkesi yakardı. Bu yüzden kimsenin konuşmaya cesareti yoktu. Ama yine de işlerini garantiye almak için bir gizlilik bildirgesi imzalamışlardı kendi aralarında. Tabiki de bunun hukuksal açıdan hiçbir değeri yoktu ama yine de içlerinin rahat olmasını sağlıyordu. Ne bir işe girmeye ihtiyaçları vardı ne de başka bir şey yapmalarına. Artık her şey ayaklarına kadar geliyordu. Onlar da her insan gibi bu duruma çok kolay alışmışlardı. Üniversiteden sonraki yedinci yıllarında artık aralarındaki bağlar sarsılmıştı birazcık. İkisi arasındaki bir kız kavgası yüzünden ikiye bölünmüş gibilerdi. Ve bu onun hiç hoşuna gitmiyordu. Grup lideri olarak takımını tekrar bir araya getirmeliydi. Bunun için hepsinin beraber çalışması gereken bir iş ayarlamıştı. Bu şimdiye kadar yapacakları en büyük soygun olacaktı. Bir banka soyacaklardı. Ama bu gün ortasında içeriye silahlarıyla dalıp kasaları boşaltın diye bağırılan soygunlardan olmayacaktı. Kimsenin haberi olmadan yapılacak bir soygundu bu. Gayet basit bir mantığı vardı aslında. Hepsi bilimdi. Önce malzemeleri ayarladılar. Banka kasasının nelerden oluştuğunu, o malzemelerin kesimi için ne tür maddelerin kullanılacağını, sessizlik için neler yapılması gerektiğini, kasanın içine girdiklerinde kameraya gözükmemeleri için ışığın kırınımından yararlanarak optik illüzyon yapmaları için neler gerektiğini beraber oturup düşündüler. Her şey tamamdı. Tüm hesaplar, tüm malzemeler, soygunun yapılacağı zaman. Teoride her şey mantıklı duruyordu. Kimse zarar görmeden yapacaklardı bu işi. En azından onlar öyle düşünüyordu. Hiçbirisi ufacık bir  hesaplama hatasının hepsinin canına mal olacağını bilemezdi. Kendisi grup lideri olduğu için her zaman olayları uzaktan kontrol ederdi. Aslında yakalanma korkusunu, liderlik vasfının arkasına gizliyordu. Herkes onun korkusuz olduğunu ancak herkesi daha iyi yönetebilmesi için olayları uzaktan izlemesi gerektiğine inanmıştı. İnandırmıştı herkese bunu. Ve o büyük gün geldiğinde bütün planlarına uygun olarak yerlerini almışlardı. Kasanın bulunduğu odanın arkası çok lüks bir otelin dördüncü katındaki odaydı. O günlük o odayı kiraladılar. Bütün eşyalarını yavaş yavaş oraya taşıdılar. Kimse soygun yapacaklarını düşünmedi. Neden düşünsünlerdi ki? Soygun saatleri yaklaştıkça içlerindeki heyecan gitgide artıyordu. Hepsi birbirinden heyecanlılardı. Ve bu durum hata yapma risklerini arttırdı. Asla karıştırılmaması gereken, karıştırınca büyük bir bomba etkisi yapan iki maddeyi karıştırdıklarını içlerindeki heyecan yüzünden hiçbiri farkına varamadı. Ve yaklaşık beş dakika sonra şehrin şu ana kadar gördüğü en büyük patlama ve yıkım gerçekleşti. O kadar büyük bir patlamaydı ki sekiz katlı otelin yıkılması birkaç saniye sürmüştü. Ama tabiiki de havaya saçılan parçalar sadece otelin içindekilere değil dışındaki birçok insana da zarar vermişti. Amaçladıkları gibi kasanın bulunduğu oda artık kapalı değildi. Ama bunu yaparken hem grubun altısının  hem otelin içindeki masum  insanların hem de otelin etrafındaki, sokaktaki, başka binalardaki insanların yaşamını sona erdirmişlerdi. Grubu kurduklarından beri olan kimseye zarar vermeme kurallarını ilk defa bugün çiğnemişlerdi. Bunu tabiiki de bilerek yapmamışlardı ancak ne olursa olsun çok fazla kişi ölmüş ya da yaralanmıştı. Ve bunların tek sorumlusu kendisiydi. Patlamanın yıkıcılığı o kadar büyüktü ki hala o yıkımın sebebini kimse bulamamıştı. Şehirde efsane olarak yayılan birçok dedikodu vardı ancak hiçbirisinin  yakından uzaktan alakası olmamıştı. Ölen kişilerin kimlikleri belirlenemediği için de hiçbir şüpheli yoktu. Belki içeriden birisiydi belki de odalardan birisine bomba yerleştirip uzaktan patlatmıştı. O hariç kimse ne olduğunu bilmiyordu ve bilemeyecekti de. Ölünce onunla birlikte bu sır da toprağın altına girecekti. O olay olduğunda en başta çok şaşırmıştı. Böyle bir hatayı nasıl yaptıklarını düşünmeye çalıştı. Arkadaşlarını kaybetmenin verdiği o umutsuzluk durumunda bile yaptıkları hatayı anlamaya çalışıyordu. Ama her şey doğru hesaplanmıştı. Hislerine engel olamadıkları için arkadaşlarının iki benzer maddeyi karıştırıp yanlış olanı aldıklarını o da hiçbir zaman bilemeyecekti. Çok etkilenmemişti aslında en başta. Normal bir insan arkadaşlarını kaybedince nasıl oluyorsa o da öyle hissetmişti. Tüm o olanların sorumlu olduğunu hiç aklına getirmiyordu. Ama aylar geçtikçe, yıllar geçtikçe içi içini yemeye başlamıştı. İçinde oluşan o suçluluk duygusunu geçirmek için her şeyi denemişti. Grup lideriyken kazandığı tüm parayı sosyal derneklere bağışlamıştı. Birçok yerde gönüllü olarak çalışıyordu. Her hafta sonu huzurevlerini ziyarete gidiyor, oradaki yaşlıların çocuklarına duyduğu özlemi az da olsa azaltıyordu. Ama bunların hiçbiri içindeki suçluluk duygusunu yenmeye yetmedi. Bir süre sonra o duyguyla yaşamayı öğrendi. Onu göz ardı etmeye başladı. Ve bunu başarabildiği zamandan beri daha normal bir hayat yaşıyordu. Yeni bir şehre taşındı. Elindeki diplomasıyla bir işyerinde güzel bir pozisyonda işe başladı. Kendisini işe verdi. Ve kısa zamanda yükseldi. Ama o aldığı hiçbir terfiyi kabul etmedi. Elinde güç olunca ne yaptığını biliyordu. Bundan dolayı bir daha güçlü bir pozisyona gelmek istemiyordu. Bu düşüncesini kimse bilmediği için tabiiki de terfiyi reddettiği zaman herkes ona deli gözüyle bakıyordu. Ama bunların hiçbiri onun umrunda değildi. Kimse ne yaşadığını bilmiyordu, bilemezdi zaten.

5 yorum:

  1. çok ilginç değişik öykü oldu bu yaaa. nerden geliyo aklına bu konular valla :) çok sürükleyici. nolcak acabaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğine çok sevindiim :) 3 bölüm zaten öğrenirsin hemen ^-^

      Sil
  2. Ben de çok beğendim. 1. Bölüme yazdım ama yine yazacağım. 3. Bölümü merakla bekliyorum. Kalemine sağlık. Deep ben 1. Bölüme yorum yaptım ama yayınlarken çok zorlandım. Hatta şu anda görünmüyor inşallah sana ulaşmıştır. =) sen yazmaya devam et çok gğzel yazıyorsun ve ben bundan sonra zevkle okuyacağım. Sevgilerimle

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.